16 bin yıl önce, yani son Buzul Çağı’nın son dönemlerinde, insanlar modern insan (Homo sapiens) olarak varlık göstermelerine rağmen, günümüz insanlarından çok farklı bir görünüm ve yaşam tarzına sahipti. İşte, bu dönemde yaşamış insanların beden yapıları, giysileri, beslenme şekilleri ve sosyal hayatları hakkında bilinmesi gerekenler.
Arkeologların son bulguları, 16 bin yıl önceki insanların genel fiziksel özelliklerinin modern insanlardan belirgin farklılıklar gösterdiğini ortaya koyuyor. Tianjin Üniversitesi'nin araştırmalarında incelenen eski kalıntılar, insanların ortalama boylarının günümüzdekinin altında olduğunu göstermektedir. Örneğin, bazı bölgelerde erkeklerin boyu sadece 160 cm civarında, kadınların ise 150 cm’yi bulmuyordu. Bunun sebebi, o dönemde mevcut olan beslenme şartları ve çevresel faktörlerdir.
Genetik araştırmalar, ayrıca, bu insanların daha kaslı ama daha kısa yapılı olduklarını ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra, bu dönemde insanların yüz hatları daha farklıydı; geniş çene yapıları, kalın kaşlar ve küçümsenmeyecek derecede belirgin elmacık kemikleri, o dönemdeki insanların belirgin özellikleri arasında yer alıyordu. Etli besinlere daha fazla erişim sağlamaları, dişlerinin daha güçlü olmasına yardımcı oldu. Ancak, diş çürümeleri ve beslenme yetersizlikleri nedeniyle diş sağlığı, görülmeye değer bir sorun haline geliyordu.
16 bin yıl önce insanlar, avcı-toplayıcı bir yaşam tarzı sürdürüyordu. Yiyecek bulmak için sürekli hareket halinde olan bu topluluklar, yerleşik hayata geçmeden önce doğal kaynaklara dayanıyorlardı. Yapılan arkeolojik kazılar, avcı grupların daha çok büyük memeliler avladığını ve bu avların yaşamları için ne kadar kritik olduğunu göstermektedir. Mamutlar, ren geyikleri ve diğer büyük hayvanlar, bu dönemde besin kaynağıydı.
Beslenme alışkanlıkları, iklim değişikliklerine bağlı olarak sürekli evrim geçiriyordu. Süper soğuk iklim koşulları, et ve yağ tüketiminin arttığı bir dönemi getirirken, avların da çeşitliliği hayatlarını büyük ölçüde etkiliyordu. Bazı gruplar, yerleşik hayata daha yakın bir yaşam tarzı benimserken, diğerleri daha göçebe bir yaşam sürmeyi tercih ediyordu.
Kültürel olarak ise, insanların sanatsal faaliyetlere de yöneldiği anlaşılmaktadır. Çeşitli mağara resimleri, heykeller ve taş işçiliği, dönemlerinin sanatsal ifadelerini göstermektedir. Kullanılan malzemelerin çeşitliliği, insanların doğayla olan ilişkisini ve çevresel şartlara olan adaptasyon yeteneklerini gözler önüne seriyor. Bu dönemde sanat, toplumsal bağların güçlenmesinde ve kuşaklar arası bilgilerin aktarımında önemli bir rol oynuyordu.
Sonuç olarak, 16 bin yıl önceki insanların yaşam biçimleri, fiziksel görünümleri ve sosyal etkileşimleri, insanlık tarihinin en ilginç dönemlerinden birini oluşturmaktadır. Gelişen arkeolojik bulgular ve teknolojik ilerlemeler, bu dönem hakkında daha fazla bilgi edinmemizi sağlayarak, geçmişin sırlarını aralamaya yardımcı olmaktadır. Tarihin derinliklerine inerek, atalarımızın ne kadar zor bir yaşam sürdüğünü anlamak, bize insanlık olarak geldiğimiz noktanın değerini de göstermektedir.