Bu yıl, Rusya ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin başlangıcının 105. yılı. Tarihsel bir süreci kapsayan bu uzun ilişki, iki ülke arasında hem işbirliklerini hem de çatışma alanlarını içermektedir. Her iki ülke hakkında yapılan yorumlar, çoğu zaman bu ilişkilerin karmaşıklığını ve dinamik doğasını gözler önüne sermekte. Soğuk Savaş dönemi ve sonrasındaki evrim, orijinal gerekçelerin nasıl değiştiğini, dostluk ve rekabet arasında sürekli bir denge kurma çabasını net bir biçimde ortaya koyuyor.
Rusya-Türkiye ilişkilerinin tarihsel kökenleri, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanır. Bu dönemde, her iki ülkenin de sergilediği diplomatik adımlar, bazen çeşitli savaşların, bazen de barış anlaşmalarının sonucu olarak şekillenmiştir. 20. yüzyılın başlarında ise bu ilişkilerin seyrinde önemli bir değişiklik meydana gelmiştir. Sovyetler Birliği’nin kurulması, iki ülke arasında farklı bir denge kurulmasına yol açtı. Ancak, Soğuk Savaş dönemi boyunca, karşılıklı ideolojik farklılıklar, ilişkilerin gerginleşmesine neden olmuştur.
1980’lerin sonlarına gelindiğinde, Sovyetler Birliği’nin dağılması, Türkiye ve Rusya arasında yeni bir dönem başlatmıştır. Özellikle ikili ticaret ve enerji anlaşmaları, bu dönemde önemli bir artış göstermiştir. 1990'ların ortalarında iki ülke, birbirlerinin ekonomik büyümesine katkıda bulunan stratejik ortaklıklar geliştirmeye başladı. Bu karşılıklı ekonomik bağımlılık, ilişkilerin daha da derinleşmesine olanak tanımıştır.
Günümüzde, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler, enerji projeleri gibi stratejik işbirliklerinin yanı sıra, Suriye gibi meselelerdeki ortaklık veya rekabetleriyle de şekillenmektedir. Türk Akımı ve Akkuyu Nükleer Santrali gibi projeler, iki ülkenin enerji alanındaki işbirliğini pekiştirirken, Suriye’deki duruma dair farklı görüşler, iki ülke arasındaki karşılıklı güveni zaman zaman sorgulanır hale getirebilir. Ancak, her iki ülke de stratejik çıkarlarını gözeterek bu sorunları aşmanın yollarını aramaktadır.
Rusya’nın uluslararası arenada etkinliğini artırdığı bir dönemde, Türkiye’nin de hem doğu hem batıdaki ilişkilerini dengelemek adına sürdürdüğü stratejiler dikkat çekiyor. Bu denge politikası, Türkiye’nin dış politika açısından daha bağımsız adımlar atabilmesine olanak tanırken, aynı zamanda Rusya’nın bölgedeki etkisini dengelemek için de bir araç oluşturmaktadır. Bu bağlamda, her iki tarafın da çıkarlarını gözeterek attığı adımlar, ilişkilerin uzun vadeli sürdürülebilirliğine katkıda bulunmaktadır.
105. yılını kutladığımız bu diplomatik ilişkilerin, sadece tarihi bir analizle kalmaması gerektiği açıktır. Günümüzde uluslararası durumlar sürekli şekil değiştiriyor ve bu değişim, Rusya ve Türkiye’nin ortaklıklarını daha karmaşık hale getiriyor. Özellikle küresel güç dengesinin değiştiği bu dönemde, iki ülke arasındaki işbirliğinin derinlemesine incelenmesi, sadece tarihi bir perspektifle değil, aynı zamanda güncel koşulların ışığında ele alınmalıdır. Böylece, hem ekonomik hem de siyasi açıdan daha sağlam bir temel üzerinde inşa edilen ilişkilerin geleceği konusunda daha net bir öngörüde bulunmak mümkün olacaktır.
Sonuç olarak, Rusya-Türkiye ilişkileri, 105 yıl boyunca birçok iniş çıkış yaşamış ve günümüzde hala önemli bir denge unsuru olarak görev yapmaktadır. Bu ilişkilerin geleceği, iki ülkenin stratejik kararlarına ve uluslararası alandaki gelişmelere bağlı olarak şekillenecektir. Diplomasinin gücü, karşılıklı güven ve işbirliği ile pekiştirilerek, iki ülke arasındaki bu köklü bağların daha da güçlenmesini sağlayabilir. Tarihin getirdiği tecrübeleri göz önünde bulundurarak, her iki ülkenin de bu dengeli ilişkiyi sürdürebilmesi için atacakları adımlar, uluslararası arenada daha geniş kapsamlı etkiler yaratabilir.